İlaç fiyatları nasıl kontrol altına alınabilir?

Bakan Çelik’ in ''Eczane-hastane, eczane-doktor, vatandaş-eczane ilişkilerinde de şunu ifade edeyim; biraz can yakacağız'' şeklindeki ifadesi dikkat çekiyor.

Haberi okurken ilaç fiyatlarının nasıl kontrol altına alınabileceğini düşündüm.

Dünyadaki tüm ülkelerin ilaca ödedikleri para her geçen sene katlanarak artıyor. Türkiye’ de ilaca yapılan ödemelerin yüzde 85’ den fazlasını üstlenen Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’ nin 2002’ de ödediği para 4.4 milyar iken bu rakam 2010’ da 3 mislinden fazla artarak 16 milyara ulaştı.

Oysa SGK 2010 yılı ilaç harcamaları için toplam 14.6 milyar TL’lik kaynak ayırmıştı. SGK, bütçenin tutturulması için ilaç bedellerinin ortalama yüzde 9.5 ıskontoyla ödenmesi kararı aldı ve bütçe 2010 için 14.8 milyar liraya bağlandı.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta şu: Bu artış reçete sayısındaki azalmaya ve ilaç fiyatlarında yüzde 32.5’ lere varan indirime rağmen ortaya çıkıyor ve 1.2 milyar liralık tasarrufa rağmen ilacın devlete reçete başına maliyeti 48 lirada kalıyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ilgilileri, ilaç fiyatlarında yüzde 30’ları aşan indirime rağmen, devletin maliyetinin aynı oranda düşmemesini “doktorları pahalı reçete yazmaya yönlendiren ilaç sektörüne” bağlıyorlar:

“Doktorlar jenerik (muadil) ilaç yerine orijinal ilaca yönlendiriyor. Kutu sayısı aynı kalmasına rağmen bu durum ortalama maliyeti yükseltiyor.

Geçmiş yıllarda vatandaşların tüm hastane ve eczanelere erişiminin önünün açılmasının sonucu 2002’den bu yana ilaç ve tedavi harcamalarında ciddi artışların oldu. Alınan önlemlerle ilaç ve tedavi harcamalarında artık artış beklemiyoruz.

Vatandaşın sağlık sektörüne erişimi konusunda hiçbir engel kalmadığı için bu artışlar tavan yaptı. Bundan sonra ilaç ve tedavi giderlerinde çok fazla genişleme söz konusu olmayacak. Ancak enflasyon artışı, salgın hastalık gibi olağanüstü durumlarda artış beklenebilir” diyorlar.

İlaç şirketleri her zaman kârda

İlaç şirketleri ağlamaya alışmışlar. Habertürk ekonomi sayfasında “Fiyat indiriminden firmalar etkilenmedi!” başlıklı bir haberdeki şu satırlar fazla söze gerek bırakmıyor:

“Sektör kârlarının düştüğünü ileri süre dursun şirketlerin bilançolarına yansıyan rakamlar tam tersi bir tabloyu gözler önüne seriyor.

Öyle ki 2010 Kurumlar Vergisi rekortmenleri listesine bu yıl 7 ilaç firması girdi. İlk ikisi ilaç deposu olmak üzere geri kalanı ilaç üreticisi firmalar. İşin ilginç tarafı ise 2010’da listede ismini sadece Abdi İbrahim İlaç Sanayi ve Pazarlama şirketleri açıkladı. 3 firma ismini gizlemeyi tercih etti.

Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın tuttuğu istatistiklere göre ise sektörün kâr marjı yani kâr tutarının satışlara oranı 2008’de yüzde 2.75 iken bu oran fiyatlarda indirimin hemen öncesine denk gelen 2009’da yüzde 4.30’a çıktı. Bu dönemde net kârın aktif büyüklüğe oranı da yüzde 3.75’ten yüzde 6.30’ a fırladı.”

İlaç endüstrisi ne diyor?

İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) Genel Sekreteri Turgut Tokgöz, ilaç harcamalarında parasal değil kutusal bazdaki artışa bakılması gerektiğini söylüyor:

“Bu artışların sebeplerinden biri, ilacın değerindeki artış olabilir. Teknoloji her geçen gün ilerliyor; bu ilaçta da böyle. Yeni teknoloji ürünler girmiş olabilir ve A ürünü yerine fiyatı daha pahalı olan bu ürünler tercih edilmeye başlamış olabilir. Tabi bu arada bir şey daha var; artık kronik hastalıklarda hekimler 30 tablet yerine 90 tabletlik ilaç yazıyorlar. Böylece fiyatı da düşmüş oluyor.”

Türkiye İlaç Sanayi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Celayir ise 2002'den bu yana yapılan ilaç harcamalarını birbiriyle kıyaslamanın mümkün olmadığını söylüyor ve ekliyor:

“Enflasyon ya da kur nedeniyle fiyat artarken ilaç harcamaları bu etkenden farklı bir dinamikle ilaca erişimin artması ya da azalması ile daha çok etkilenecektir. Farkın temel nedeni hükümetin sağlık alanındaki uygulamalarıyla ilaca erişimi arttırmasıdır. Reçete başına maliyeti etkileyecek unsur ise doktorların tedavi seçeneklerinde ne tür ilaç reçete ettiğidir. Bu oran eğer fiyat düşüşü ve jenerik ilaç kullanımında artış olmasaydı daha da yüksek olurdu.”

Söz sırası eczacılarda

İstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör, yaşanan ıskontolarla ilaç sektöründeki altın çağın sona erdiğini söylüyor:

“Şu anda ilaç şirketlerinin kârdan zarar ediyor. Türkiye büyük bir nüfus, bunun için de büyük bir pazar. Dolayısıyla ilaç şirketlerinin kâr beklentileri her yıl artıyor. Ben zamanında her hafta beş kez ilaç fiyatlarını artırdığımızı bilirim. Hükümet bir yandan tüketimi artırırken diğer yandan ıskonto yapıyor. Fakat yine de 2011'in ilk dört ayına baktığımızda bütçelerin tutmadığını görüyoruz. Aile hekimliğinde sevk zinciri başladığında bu tüketim daha da artacak.”

Tabip Odası hükümete çakıyor

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Üyesi Hüseyin Demirdizen, son yıllarda sağlıkta dönüşüm programının sağlık sektörünü bir ticaret alanı haline getirdiğine dikkat çekiyor:

“Pahalı ilaç yazılmasında hekimler arasında ahlaki ve mesleki sıkıntılar yaşanması ile Türkiye’de ağırlığı artan uluslararası ilaç devlerinin mümessilleriyle girilen bire bir ilişkilerin de payı var. Sağlığın ticarileşmesi nedeniyle hekimler hastanelerde daha fazla işlem, daha fazla reçete ve performans baskısı altında çalışıyor. Daha çok işlem ve reçete yazmayan hekim baskı altına alınarak kışkırtılıyor. Ayrıca birçok hastanede de yoğunluk nedeniyle hastaya fazla zaman ayıramayan hekim zaman baskısı altında tam tanıya ulaşamadığı için fazla ilaç yazabiliyor. Tüm bunlar sağlığın bir pazar gibi görülmesinden kaynaklanıyor.”

Gelelim neticeye

Şimdi de söz bende.

Bana göre, ilacın fiyatının da tadı gibi acı olmasının esas sebebi gözü paradan başka bir şey görmeyen ilaç endüstrisidir.

Bu işin çözümü için esas olarak iki şeye ihtiyacımız var:

BİR: İlaç şirketlerine dediğini yaptıracak, ekonomik ve politik bakımdan güçlü bir hükümet

İKİ: Geçim ve gelecek endişesi olmayan iyi ahlâk sahibi doktorlar

Konular